وُجُودْ وِيرْمَه صاقِينْ سَنْ كَنْدِينِي بِيلْ
عِبَادَتْ قِيلْدِيغِينْ تَوْفِيقِ حَقْ بِيلْ
كِه وَارْلِقْ هَپْ گُنَاحْدِرْ بُويْلَجَه بِيلْ
قَمُو مُؤْمِنْلَرِي سَنْدَنْ عَزِيزْ بِيلْ.
عَزِيزْ گُورْ عَيْبِݣِي حَقَّه گِيدَه لِمْ
جَمَالِ بَا كَمَالَه سَيْرْ اِيدَه لِمْ
Mevlânın büyük dostları bizden evvel dünyâya geldiler, çalıştılar, çabaladılar, işin hakîkatine erdiler ve biz manevî evlâdının karanlıkta kalmaması için eserler yazdılar, bizlere bıraktılar. Biz de onların eserlerinden, nasîhatlerinden ayrılmayalım.
Büyük Şeyh Efendi (kuddise sirruhû) bu beyitlerinde bizlere kibirden bahsediyor. Kibir yok, kibir yasak. Nitekim bir kudsî hadîs-i şerifte Mevlâ Te’âlâ şöyle buyurur:
“الْكِبْرِيَاءُ رِدَائِي وَالْعَظَمَةُ إِزَارِي، فَمَنْ نَازَعَنِي فِي شَيْءٍ مِنْهَمَا أَدْخَلْتُهُ فِي نَارِي وَلَا اُبَالِي”
Kibriya benim ridam (cübbem), azamet de izarım(gömleğim)dır. Her kim bu iki şeyden biriyle benimle nizâ’a tutuşmak isterse, onu ateşime girdiririm, haline hiç bakmam (ona kıymet vermem).”
Her kim kibir yapmak isterse Mevlâ’ya ait olan bir şeyi almak istiyor demektir. Koca kâinatı yaratana mahsus olan sıfat sana olur mu? Aman aman kendimizi yok bilelim. “Aradan çık, kala baki yaradan.” Yani “Kendini bir varlık olarak görmekten geç, baki, kalıcı yaradandır.”
“وُجُودْ ويرْمَه صاقِينْ سَنْ كَنْدِيݣِي بِيلْ”
“Vücud verme sakın sen kendini bil.” “Kendine varlık verme sakın sen kendini bil “
“Ben de varım, beni görmüyor musunuz?” diye kendine varlık verme. Firavun “Ben, ben” dedi ama ağuyu (zehiri) yedi, sonra pişman oldu. Son nefeste boğulmak üzereyken şöyle demişti: “اٰمَنْتُ أَنَّهُ لَا إِلٰهَ إِلَّا الَّذِي اٰمَنَتْ بِهٖ بَنُو إِسْرَائِيلَ وَأنَا مِنَ الْمُسْلِمِينَ” “Ben İsrailoğullarının iman etmiş oldukları ilâhtan başka ilâh olmadığına muhakkak iman ettim ve ben de Müslümanlardanım.” (Yunus Suresi: 90)
Bunu evvelce deseydi kabul edilirdi. Nitekim Mevlâ da ona şöyle cevap verdi: “آلْاٰنَ وَقَدْ عَصَيْتَ قَبْلُ وَكُنٔتَ مِنَ الْمُفْسِدِينَ “Şimdi mi? Muhakkak ki sen evvelce isyan etmiş ve fesat çıkaranlardan idin.” (Yunus Suresi: 91)
Firavun son nefesinde pişman oldu, bunu lisanı ile ikrar etti: “Şimdi anladım Ya Rabbi!” dedi. Anladı ama dünyayı yıktı, binlerce çocuğu öldürdü. Peki Peygamberimizin düşmanı Ebu Cehil kendisini öldürmek üzere olan İbn-i Mes’ud’a: “Sahibine söyle şimdiye kadar düşmanım idi, şimdi ise daha fazla düşmanım.” dedi. Ebu Cehil yaşamaktan ümidini kestiği halde küfründe devam etti. Onun için Resulullah ﷺ şöyle buyurdu:
فِرْعَوْنِي أَشَدُّ مِنْ فِرْعَوْنِ مُوسَى
“Benim Firavunum, Musa’nın Firavunundan daha şiddetlidir.”
Dokuzu doğurduktan sonra tevazu işe yaramaz. “Ben bir şey değilim bu milletin arasında idare ediyorum ” demek lazımdır. Onun için ihvanın birbirinde erimesi lazımdır, olur inşâAllah! “Ben varım” demekten sakınmalı, insan kendini bilmeli.
İnsan neden yaratıldı ki? Bir damla sudan bile değil, O bir damla suyun iğne tepesi kadarından halk oldu, hem de öyle bir su ki, insanın eline bulaşsa onu sabun ile yıkamadan yemek yenemez, elbiseye bulaşırsa yıkamadan ibadet edilemez.
Beden, sonunda kokup çürüyecek her tarafından böcekler sallanacak, insan kendi kokusunu kendi alsa, ondan kaçar bu iki şeyin arasında kendimizi beğenmek ayıp olur, onun için hem maddi hem de manevi bakımdan kendimizin ne olduğunu bilmeliyiz.
عِبَادَتْ قِيلْدِ يغِنكْ تَوْفِيقِ حَقْ بِيلْ
“İbadet kıldığın tevfîk-ı Hak bil”
“İbadetlerini Allah-ü Te’âlâ’nın beceriklilik vermesi ile yaptığını bil.” O seni becerikli kılıyor da oluyor.
Allah-u Te’âlâ sana beceriklilik verirse şu câmiyi omuzuna alır gidersin, eğer beceriklilik vermezse bir karıncayı bile kaldıramazsın. Elini kim yarattı, kim hareket ettiriyor?
Allah-u Te’âlâ kolunu, bacağını kırsa veya bir felç gelse ne yapabilirsin? Yatarsın aşağı, herşey altından alınır. Sana kim abdest ve gusül aldırtıyor, o şuuru imanı sana kim verdi.
Kur’an-ı Kerimde:
وَاللَّهُ أَخْرَجَكُمْ مِنْ بُطُونِ أُمَّهَاتكُِمْ لاَ تَعْلَمُونَ شَيْئًا وَجَعَلَ لكَُمُ السَّمْعَ وَالأَْبْصَارَ وَالأَْف ئِدَةَ لعََلَّكُمْ تَشْ كُرُو نَ
“Allah sizi analarınızın karınlarından hiçbir şey bilmez olduğunuz halde çıkardı. Ve size teşekkür edesiniz diye kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl Suresi:78)
Şu hâlde: “Ben” demek boş, “Ben yokum” demek hoş, öyle ise marifetullah kapısına koş.
Yaptığımız ibadetleri biz yapmıyoruz, bizim ellerimize kollarımıza, vücudumuza güç, kuvvet veren Allah yaptırıyor.
Ey Allah’ım! Körpeyiz körpe! Hem bilmek, hem becermek bakımından o ibadetleri bize emreden de Allah’tır.
Bu ibadetleri kendinden bilmeyip “Bunu bana Mevlâ yaptırdı” deyince nefis şımaramaz, böyle demezsek nefis şımarır, şımarınca da yerlere göklere sığmaz.
کِه وَارْلِقْ هَپْ کُنَاحْدِرْ بُویلَه جَه بِیلْ
“Ki varlık hep günahtır böylece bil.”
“Varlık (ben, ben demek), hep günahtır böylece bil.”
İblis bundan kaybetti. Nitekim Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî şöyle buyurur:
علَّت بَد تَرْزِ پند از کمال نیست اندر جانو تو ای ذُ دِلال
علت ابليس أنا خير بداست و این مرض در نفْسٍ هَر مَخْلُوق هست
İblisin hastalığı ‘Ben hayırlıyım’ sözü ile zâhir oldu. Bu hastalık her mahlukun nefsinde vardır.”Bu hastalıkların hastanesi tekkeler ve medreselerdir. Allah-ü Tealâ Mûsâ’ya (aleyhisselâm): “Bana en çirkin mahlukumu göster” buyurdu.
Musa (aleyhisselâm) da: mahlukata baktı, baktı, sonunda bir uyuz köpeği gösterdi. Köpek Mûsâ’ya (aleyhisselâm) dava açtı, “Ben miyim en çirkin mahlûk?” dedi.
Biz istediğimiz kadar, “Bende gurur, kibir yok,” diyelim, halbuki dolu, aynaya bakıp yüzümüzü beğeniyoruz, bir nezle olsak burnumuzdan neler akıyor, bir İstifra etsek ağzımızdan neler çıkıyor.
Söylenen yalan ve gıybetler ise bunlardan daha beterdir. Çünkü gıybet etmekle insan ölü kardeşinin etini yemiş gibi olur.
O gurur ve kibir sebebiyle kâfirler Peygamberimize inanmadılar. Hâlbuki Peygamberimiz bütün kâinatın zübdesi idi. Hulâsa ey insan sen nesin bilmiyor musun? Helâya gidildiği zaman anlar insan ne olduğunu.
Helâ sana der ki, ben fakir bir adamı idare edecek kadar bir odacık idim, fakat ey insan sen beni beter ettin. Bugün beni konuşturdunuz ama kaba konuşmadan ince anlaşılmıyor. Kendimizi beğenmeyelim, ucuba kapılmayalım.
Allah-u Tealâ kulları arasında bizi seçti de namaz kılıyoruz. Ya Rabbi! Bizi nasıl kılmaya seçtin ise, dosdoğru kıldırmaya da seç.
قَمُو مُؤْمِنْلَرِي سِنْدَنْ عَزِيزْ بِيلْ
عَزِيزٌ كُورٌ عَيْنِي حَقَّهُ كِيدَه لِمْ جَمَالِ بَا كَمَالَهُ سَيْرِ إِيدَه لِمْ
“Aziz gör aybını Hakk’a gidelim, Cemali ba kemale seyridelim.”
“Aziz kardeşim kendi ayıbını gör Hakk’a gidelim.”
Hep ayıp doluyuz. Ne kıyamımız kıyam, ne rükû’muz rükû, ne tahiyyatımız tahiyyat, ne de secdemiz secde. Ağzımız başka şey söylüyor, kalbimiz başka tarafa gidiyor.
Yalnız beden ile insan olunmaz, ruh ile beraber insan olmalıyız, hem beden hem de ruh ile Mevlâ’nın huzurunda olmak lazım; ibadetlerimiz hep ayıp dolu.
Ya Rabbi! Dosdoğru ibadet etmek nasip eyle. Bu söylediklerimizi de bütün ihvanımıza duyur.


Yorum bırakın